Yazar: Yavor Tarinski
Çevirmen: Özgenur Aydın
Football in Sun and in Shadow [Gölgede ve Güneşte Futbol] adlı kitabında Eduardo Galeano, dünyanın en ünlü sporunun ticarileşmesine ve halk tabakasından kopmasına değindi. Kitabında ‘’spor sektöre dönüştüğü oranda, eğlence için oynandığı zamanki güzelliğini kaybetmiştir. Profesyonel futbol, işe yaramaz her öğeyi reddetmektedir; kâr getirmeyen her şey de işe yaramaz olarak kabul edilmektedir”, dedi. Bunu bir kez daha, modern futbolun gerçekte olduğu gibi göründüğü Brezilya’daki 2014 Dünya Kupası’nda gördük: modern tüketim kültürünün bu kutlamasına katılmaya parası yetmeyecek olan, altta yer alanlara karşı agresif, değişmez sermaye birikiminin mantığına hizmet eden bir mekanizma. Sadece pasif tüketiciler olarak katılabileceğimiz küresel süpermarketin raflarında görücüye çıkan bir metaya dönüştü.
Fakat ‘’futbol kitleleri kısırlaştırıyor ve onların devrimci gayretlerini raydan çıkarıyor’’ gibi düşünen birçok solcu entelektüellere karşıt olarak, Galeano’ya göre futbol, günümüzde bürokratik mantıkla körleştirilen insani hayal gücünün kıvılcım saçan potansiyeliyle, toplumun dibinde derinden kök salmıştı. Kendi deyimiyle ‘’yıllar boyunca futbol, her insanın kişiliğinin benzersiz dışa vurumu olan farklı tarzlarda oynandı ve bu çeşitliliğin korunması, bugün bana daha önce hiç olmadığı kadar daha gerekli gözüküyor.’’ Antonio Negri en popüler oyunun başka bir yetisine değiniyor: ‘’futbolun büyük erdemi, insanların birbirleriyle konuşmalarını sağlama becerisinde yatar’’, bu da yabancılaşmanın sosyal bünyeyi aşındırdığı bir dönemde oldukça gerekli.
Bu görüş çizgisinde futbol, onu seven ve deneyimleyen herkes tarafından paylaşılan avam bir şey olarak gösterilebilir. Ancak şimdi, sporu özelleştirmek için şiddetli bir girişim var. Dünyanın her tarafında milyonlarca insan futbol tutkusunu paylaştığı halde favori takımları üzerinde hiçbir etkileri yok. Bunun yerine, FIFA başkanı Sepp Blatter’in en son skandalı gibi büyük ölçüde skandal üreten, kârın en üst düzeye çıkmasına öncelik veren yozlaşmış futbol birlikleri ve federasyonların ellerine bırakılıyor.
Fakat Galeano’nun bu sözlerinden 27 yıl önce bile, Paris’teki Mayıs 1968 olayları sırasında bürokratikleşme ve futbolun özelleştirilmesi trendine karşı ilk direnişlerden biri yapıldı. Milyonlarca işçi grev yaparken, öğrenciler üniversiteleri işgal ederken, cumhurbaşkanı ülkeden kaçmış ve Fransa devrimin eşiğinde görünürken bir grup futbolcu, Fransız Futbol Federasyonu’nun genel merkezini altı gün boyunca işgal etti. Bildirilerinde, futbolun oyunculardan ve taraftarlardan koptuğunu ve kâra hizmet ettiğini beyan ettiler. Futboldan rant elde edenlerin, 600.000 Fransız futbolcunun oylaması yoluyla derhal işten çıkarılmasını talep ettiler.
Daha sonra, 70’li yılların sonlarında Brezilyalı futbol takımı Corinthians’ın oyuncuları oynadıkları takımın yönetimini ele almaya karar verdiler. Bu dönemde takımın ünlü kaptanı Socrates tarafından motive edilen oyuncular, öğle yemeğini ne zaman yemeleri gerektiği gibi basit şeylerden tutun da Brezilya’da oyuncuların maçtan önce otelde bir ya da iki gün boyunca bir otele gerçekten kilitlendikleri yaygın bir deneyim olan korkunç concentração’ya meydan okumaya kadar onları etkileyen tüm meseleleri açık oylamaya sunmaya ve tartışmaya başladılar. Verdikleri en önemli kararlardan biri, 1964 askeri darbesinden beri ilk Brezilya çok partili seçimi olacak 1982 seçimlerinde taraftarları motive etmek için formalarının arkasına “15’inde Oy Ver” yazısını basma kararı oldu. Oluşturdukları öz yönetim modeli Corinthians Demokrasisi (Democracia Cointhiana) olarak adlandırıldı. Ancak bu tecrübede, oyuncular kendileri etkileyen şeylerde söz sahibi olsa bile, taraftarlar demokratik süreçlere dahil değildi.
Bir futbol kulüp yönetiminin taraftarların eline geçmesine English Conference South’a (İngiltere Milli Ligi güney kısmı) katılan Ebbsfleet United örnek verilebilir. 13 Kasım 2007’de MyFootballClub (MyFC) internet sitesinin kulübü devralmak üzere bir anlaşmaya vardığını duyurdu. Yaklaşık 27.000 MyFc üyesi anlaşma için gerekli 700.000£ (üye başına 35£) miktarını topladı. Tüm üyeler kulüpte eşit pay sahibi oldu fakat kâr etmediler ya da kâr hissesi almadılar. Üyelerin transferler, oyuncu seçimi, bütçe, bilet fiyatları ve tüm önemli kararlar için oy hakları vardı. MyFC’nin demokratik yapısından dolayı menajer Liam Daish’in baş antrenör olacağı duyuruldu. Saha arkası personelleri kulüpte kaldı. Taraftarlar tarafından bu şekilde doğrudan demokratik yönetim altında, 2008 sezonu sırasında Ebbsfleet Utd. Kent’ten FA Kupası’nı kazanan ilk takım ve yerel Kent Senior Kupası’nın sahibi oldu.
23 Nisan 2013’te üyelikteki aşırı azalmadan sonra (32000 kişilik zirve sayıdan 1000’e kadar) MyFC üyeleri, Ebbsfleet Utd. hisselerini satma lehine oy kullandılar. Bu azalma, kulüp görevlilerinin internet sitesini ‘’kulübe zarar vermek’’ ile suçlamasından kaynaklanan sürekli şüphecilik ya da küresel mali kriz döneminde kulübün, üyelerinden bazılarının sırtında ekonomik bir külfet oluşturması gibi birçok faktöre dayandırılabilir. Ya da MyFC üyelerinin bunu bir hobi olarak gördükleri ve demokratik uğraşlarını sosyal hayatın bütün alanını kaplayan daha geniş bir doğrudan demokrasi projesiyle bağlantılı görmedikleri gerçeğine dayandırılabilir.
Bu durumların hepsinde eksiklikler bulabiliriz: Birincisinde, oyuncuların rolü futbol sahasının ötesine genişlemiş, demokratik özellikler yüklenmiş ve siyasallaştırılmış olmasına rağmen taraftarlar demokratik süreçlerin uzağında kalmıştır. İkincisinde ise tam tersini görüyoruz. Bununla birlikte, birleştirilmeleri durumunda, futbolun özelleştirilmesinin kaldırılması ve ortaklaştırılması için potansiyel bir temel oluşturabilecek paha biçilmez deneyimler ve modeller teşkil ediyorlar. Bu denli bir projenin kalıcı olması için toplumsal demokratikleşme amaçlı daha geniş bir projeyle bağlantı kurması gerekir. Cornelius Castoriadis’in dediği gibi, doğrudan demokrasi yalnızca bir kamusal alanda var olamaz, geri kalan alanların demokratik olmayan özelliklerden kaynaklanan eşitsizlikler eninde sonunda bunu da etkileyecektir.
Bu açılardan futbolun doğrudan oyuncular ve taraftarlar tarafından yönetilen avam bir yapıya dönüşmesi makul bir olasılıktır ve çoktan denenmiştir. Eduardo Galeano’nun kelimeleriyle: Futbol ‘’İsviçre’den gelen derebeyleri tarafından yönetilen büyük bir sektörden çok daha fazlasıdır. Dünyanın en popüler sporu, onu kucaklayan insanlara hizmet etmek istiyor’’.
Kaynak: Ceviri Gazetesi